29 Mayıs 2020 Cuma

Derin Kuyu Yeraltı Şehri (Nevşehir)

Nevşehir- Niğde karayolu üzerinde ve Nevşehir’e 30 km. uzaklıkta bulunan Derinkuyu ilçesindedir. Kaymaklı yeraltı şehrinde olduğu gibi burada da büyük bir topluluğu içinde barındıracak ve ihtiyaçlarını karşılayacak mekânlar vardır.

Kapadokya bölgesinin jeolojik oluşumu sayesinde inşa edilmiş sekiz katlı Derinkuyu Yeraltı Şehri, büyük bir topluluğu içinde barındıracak ve ihtiyaçlarını karşılayacak mekânlardan oluşuyor. Bölgede bulunan bir diğer örnek olan Kaymaklı Yeraltı Şehri'nden farklı olarak Derinkuyu'da bir misyonerler okulu, günah çıkartma yeri, vaftiz havuzu ve ilgi çekici bir kuyu da bulunuyor.

Derinkuyu'nun ilk yerlileri Asur kolonilerine kadar uzanıyor. II. yüzyılda Roma İmparatorluğu'nun zulmünden kaçan ilk Hıristiyanlar Antakya ve Kayseri üzerinden Kapadokya'ya gelerek buraya yerleşmişler. Bölgedeki yeraltı şehirlerini kuran ilk Hıristiyanlar, girişleri kolayca fark edilemeyecek şekilde yapılmış bu şehirlerde saklanarak Romalı askerlerin zulmünden kurtulabilmişler. Yeraltı şehirlerinde uzun süre dışarı çıkmadan yaşamak zorunda kalabilecekleri için erzak depoları, havalandırma bacaları, şarap imalathaneleri, kiliseler, manastırlar, su kuyuları, tuvaletler ve toplantı odaları yaparak alanlarını genişletmişler. Birbirine bağlı odalardan oluşan bu şehirlerde bazı odalar ancak bir insanın geçebileceği kadar dar tünellerle birbirine bağlanıyor. Tünellerin giriş çıkışlarında güvenlik nedeniyle tüneli kapatmak için kullanılan büyük taş silindirler var.



Akalissos kenti,(kumluca)

Akalissos kenti, Kumluca’ya 30 km. uzaklıkta, Karacaören köyünün Asarderesi/ Gavuristanlık mahallesindedir ve Idebessos’a 2 km. mesafededir.
İ.S. 6. yüzyılda yaşamış olan Byzantion’lu Stephanos ve Hierokles Akalissos’un bir Lykia kenti olduğunu aktarırlar. Lykia Birliği’ne üye olan Akalissos kenti, Roma İmparatorluk Dönemi’nde komşuları Idebessos ve Kormos ile bir sympoliteia (siyasi birlik) oluşturmuştur.
Akalissos kenti, İ.S. 141 yılında vuku bulan ve nerdeyse tüm Lykia’yı yerle bir eden büyük depremde büyük zarar görmüştür. Rhodiapolis kentinin vatandaşlarından ve Lykia’nın en zengin kişilerinden biri olan Opramoas, bu depremin ardından yaralarını sarması için kente 3.000 Dinar (denaria) yardımda bulunmuştur. Akalissos’ta bulunan, Commodus zamanına ait bir yazıttan kentin neokhoros  (tapınak bekçisi) unvanını aldığı öğrenilmektedir. Kent III. Gordianus ve eşi Tranquillina (İ.S. 242-244) zamanında diğer Lykia kentleri gibi sikke basmıştır. Piskoposluk listelerinde 9. yüzyıla kadar Myra Metropolitliği’ne bağlı piskoposluk merkezi olarak gösterilmektedir. Akalissos’lu piskopos Eudoxius İ.S. 458 yılında İmparator I. Leon’a yazdığı mektupta adı Akalissenus olarak geçer. Kentin adı ilk kez bir lahitte Spratt ve Forbes tarafından “Akalissos” olarak okunur.
Antik Akalissos kentinden günümüze sadece sur parçaları, Bizans devrine ait iki kilise kalıntısı dışında, lahitler ve birkaç kaya mezardan başka kalıntı kalmamıştır. Üçgen alınlıklı ve sade cephe girişlerine sahip lahitler, klasik Likya lâhitlerinden farklı bir görünümdedir.

Ula Kaya Mezarları

Akyaka Mahallesi'ndeki Kadın Azmağı Deresi kıyısında yer alan ve Karya Bölgesi'nin başta gelen mezar tiplerinden olan kaya mezarları,İyon düzeninde yapılan kaya mezarlarına dönemin en güzel örneklerinden.Akyaka'daki kaya mezarların milattan önce 4. yüzyıla ait İyon düzeninde yapılan mezar örneklerinden birisi.
Aynı dönemde, Bodrum'da Mausoleum ve Labranda'daki Zeus Tapınağı'nın benzer şekilde İyon düzeninde yapılmıştır
Akyaka'nın (Idyma) Hititler dönemindeki adı (Utima) olarak geçerdi. "Hitit askerleri günümüzden yaklaşık 3 bin 250 yıl önce Stratonikeia üzerinden Akyaka'ya gelmişti.

28 Mayıs 2020 Perşembe

Phellos - Antalya

Kaş’ın (Antiphellos) kuzeydoğusunda deniz seviyesinden yaklaşık 950 metre yükseklikte Fellen-Yayla mevkiinde yer alan Phellos Antik Kenti kalıntılarına, Demre-Kaş karayolu üzerindeki Ağullu yerleşiminden Çukurbağ yönüne devam edilerek ulaşılır. Kaş’a inen virajlardan ayrılan patika ile de yürüyerek ulaşım sağlanması mümkündür. Phellos kentine ilk kez coğrafyacı Hekataios tarafından İ.Ö. 500 civarında değinilmişse de bir hata yaparak şehrin Pamfilya’da olduğunu söyler. Phellos ve Antiphellos Yunanca isme sahip birkaç Lykia şehrinden biridir. “Taşlık ülke” anlamına gelen Phellos sözcüğünün Lykia dilindeki karşılığı ise “Vehinda” dır.

Çevresindeki dağlık bölgeye hâkim bir sırt üzerinde kurulmuş olan Phellos, M.Ö. IV. yüzyılda oldukça önemli bir kenttir. Antiphellos şehri, Phellos’un limanı iken, Helenistik Çağ’la birlikte kendi kurduğu liman kentinin gelişimiyle sönük kalır. Tarihi hakkında fazla bilgi bulunmayan Phellos, mevcut kalıntısıyla büyük bir yerleşme yerinden çok bir savunma şehri, müstahkem mevki görünümündedir. Phellos’ta akropolü çevreleyen ve yer yer poligonal tekniğin görüldüğü sur dışında fazla yapı kalıntısına rastlanmaz. Yaklaşık 550 metre uzunluk ve 200 metre genişliğindeki bir alana yayılmış olan Phellos Akropolisi, tümüyle surlarla çevrelenmiş olup bölgenin doğal oluşumu kireçtaşı bloklardan inşa edilmişlerdir. Surlarla bitişik doğu ve güney yönündeki kuleler ise rektagonal tekniktedir. Akropolün batı kenarında yer alan ev tipi kaya mezarı, Likya’nın ahşap ev mimarisini kaya gömütüne yansıtmış en özgün örneklerden birisidir. Aile mezarı özelliğinde olup, mezar odasının üç tarafında klineler görülür. Akropolün kuzey yönündeki vadi içinde ve karşısındaki tepenin eteğinde yer alan çok sayıda lahit arasında kabartmalı olanı kentin en dikkat çekici eserleri arasındadır. Kireçtaşı bloklardan kaide, sanduka ve kapak olmak üzere üç parçadan oluşmuştur. Bu lahdin bir yanında sedire uzanmış elinde kadeh tutan mezar sahibinin tasviri vardır. Ölünün iki yanında ayakta duran iki figür ile sedirin altında kuş figürleri görülür. Lahdin diğer yüzü belirsizdir. Lahdin kısa kenarlarından birinde savaşçı figürü diğerinde ise mezar sahibine miğfer uzatan savaşçı kabartmaları yer alır. İ.Ö 385-350 tarihli bu lahtin kapağının alın kısmında karşılıklı grifonlar fark edilir.

26 Mayıs 2020 Salı

Ravanda Kalesi (Kilis)

Ravanda Kalesi Kilis'in 24 km. kuzeybatısında Polateli ilçesine bağlı Belenözü (Ravandan) Köyü sınırları içerisinde yer almaktadır. Afrin Çayı’nın doğusunda oldukça geniş bir açısı olan kale yüksek konik bir tepe üzerine kurulmuştur. Kale, dağın sivri tepesi oyulmak suretiyle yapılmıştır.
            Kaleye ait yapılar zirvedeki düzlüktedir. Surlar ve birbirinden farklı uzaklıkta köşeli ve yarım yuvarlak biçimindeki burçlarının bir kısmı hala ayaktadır. Surun büyük bölümü yıkılmış ve toprakla örtülmüş durumdadır.
            Kalenin iç kısmının doğu bölümünde ön  tarafında merdivenler bulunan iki büyük su sarnıcı vardır. Sarnıçlardan gizli bir yolla Afrin Çayı'na inilebildiği sanılmaktadır. Kuzey bölümünde ise, saray olduğu düşünülen bir yapı kalıntısı bulunmaktadır.
            Kalenin giriş kapısı güneydedir. Kapının çeşitli tarihlerde onarım gördüğü, yapı tarzından ve kullanılan malzemenin farklılığından anlaşılmaktadır. İç kale kapısının genişliği 2.20 m., yüksekliği 3.10 metredir. Kalenin kaç kat olduğunu tespit etmek mümkün olmamıştır.
            Ravanda Kalesi ve çevresinde günümüze kadar arkeolojik kazı gerçekleştirilmediğinden kalenin geçmişi hakkındaki bilgiler tahmine ve bölgede eğemenlik kuran uygarlıklara dayanmaktadır.
            Yesemek Heykel Atölyesi'nin Ravanda Kalesi'ne olan yakınlığından ve  kalede görülen Hitit mimarisine ilişkin izlerden dolayı Hititler tarafından kullanıldığı görüşü ağır basmaktadır. Memlukluların uzun süre egemen olduğu kale Bizans döneminin ardından Arap akınları sırasında ve Osmanlı Döneminde de kullanılmıştır. Bu dönemde kaleye yeni ilaveler yapılarak genişletilmiştir. Bugün ayakta kalan kısım iç kaledir. Dış kale duvarlarından ancak bazı yerlerde döküntüler ve temeller kalmıştır. İslami devirlerde de ilaveler yapılmış, tahkim edilmiş ve genişletilmiştir.
            Kaleye ait kesin bilgiler XI. yüzyıla ve bu yıllardaki Haçlı Seferleri’ne dayanmaktadır. İslam ve Latin kaynakları kalenin varlığından ilk kez Haçlı Seferleri sırasında söz etmektedirler. İslam kaynaklarında “er-Ravendan”, Haçlı kaynaklarında “Ravendel/Ravandal/Ravenel”, Ermeni kaynaklarında “Aréventan” olarak geçen kale, tarihsel süreç içerisinde bölgeye egemen olan tüm devletlerce kullanılmıştır. Özellikle VII. yüzyılın ortalarında bölgede yaşanan hristiyan-müslüman çatışmasında “avasım, sügur” adı verilen bölge içerisinde bulunan Ravanda Kalesi İslam Devletlerince hristiyan Bizans’a karşı verilen savaşlarda önemli bir askeri üs olmuştur. Bölge ilk islam devletlerini koruduğu için avasım şeklinde adlandırılmıştır. Söz konusu bölge; Halep ile Antakya arasında yer almaktaydı. Yâkût el-Hamevî, Yezîd İbn-i Muaviye zamanındaki avasım beldelerini sayarken şu isimleri yazar; Kınnassarin, Antakya, Menbic, Dülük, Raban, Korus, Tizin. Sayılan yerlerde bulunan kaleler de avasımdan idi ki, bunlardan birisi de Ravandan'dır.
            Ravanda Kalesi, 1097 yılından itibaren adından oldukça sık söz ettirmiştir. I. Haçlı Seferi'ne katılan Baudouin de Boulogne ile ön planda olmuş ve ünlenmiştir.








Yerebatan Sarnıcı

İstanbul'un görkemli tarihsel yapılarından birisi de Ayasofya’nın güneybatısında bulunan Bazilika Sarnıcı’dır. Bizans İmparatoru I. Justinianus (527-565) tarafından yaptırılan bu büyük yeraltı sarnıcı, suyun içinden yükselen ve sayısız gibi görülen mermer sütunlar sebebiyle halk arasında “Yerebatan Sarayı” olarak isimlendirilmiştir.Sarnıcın bulunduğu yerde daha önce bir Bazilika bulunduğundan, Bazilika Sarnıcı olarak da anılır.
Bir efsaneye göre Medusa, Yunan mitolojisinde yeraltı dünyasının dişi canavarı olan üç Gorgona’ dan biridir. Bu üç kız kardeşten yılan başlı Medusa, kendisine bakanları taşa çevirme gücüne sahiptir. Bir görüşe göre o dönemde büyük yapılar ve özel yerleri korumak için Gorgona resim ve heykelleri kullanılırdı ve sarnıca Medusa başının konulması da bu yüzdendir.



25 Mayıs 2020 Pazartesi

Kanlıdivane - Mersin

Antik Dönem'de Dağlık Kilikya sınırları içinde kalan Kanytella, bugünkü adıyla Kanlıdivane, Eliaussa Sebaste’den (Ayaş) 3 kilometre sonra dağ tarafında içeri kısımda yer alır. 60 metre derinliğinde, kayalara oyulmuş basamaklarla inilen bir obruğun (yaklaşık 170 X 200 metre ebatlarında) kenarını kaplayan yerleşim yeri, yazıtların belgelediği gibi MÖ 2'nci yüzyılda Olba Hanedanlığı’na bağlıydı, hatta Olba’nın denize açılan yolu yani limanı görevini üstlenmişti.
Korykon Antron (Cennet-Cehennem) ile olan coğrafik benzerlikten yola çıkarak obruğun içinde Hellenistik Dönem'e ait bir kutsal alan söz konusudur. Obruğun güney kenarına polygonal bloklardan inşa edilmiş kule İÖ 2'nci yüzyıl başlarında Tarkyaris’in oğlu Rahip Prens Tuekros tarafından yaptırılmış ve Zeus Olbios’a adanmıştır. Dikdörtgen temel planlı kule, üç odaya ayrılmıştır ve içeriye sonradan imparatorluk döneminde duvar payandaları eklenmiştir. Bu payandalar, kemer taşıyıcı olarak bu yapının diğer benzer kuleler gibi erken Bizans Dönemi'ne kadar kullanıldığını göstermektedir. Katlar arasında tavan için kirişler yerleştirilmiştir. Yüzeyi düzleştirilmiş bloklar üzerinde güneybatı köşesinde yapının Olba Rahipleri ile ilişkili olduğunu kanıtlayan iki yazıt yer almaktadır.Kiliseler ve Ev Kalıntıları

Yaklaşık 60 ile 80 adet arası büyük miktarda tahrip görmüş evler obruğun çevresine düzensiz şekilde saçılmış bir görüntü sergilemektedir. En eski ev yapıları Geç Hellenistik Dönem'e kadar geriye uzanmaktadır. Bazı evlerin ise Geç İmparatorluk ve Erken Bizans Dönemi'ne kadar bir kaç defa onarıma uğrayarak kullanıldıkları anlaşılmaktadır. Özellikle çukurun kuzey kenarında yer alan büyük üç nefli bir Bizans Kilisesi (MS 6ncı yüzyıl) dikkati çekmektedir. Aynı zamanda batı kenarda da iyi korunmuş başka bir bazilika görülebilir. Obruğun kuzeybatısını büyük bir nekropol alanı (mezarlık alanı) kaplamaktadır. Lahitler, tapınak mezarlar ve üç sütunlu bir prostylosmezar MS 2-3'ncü yüzyıla tarihlenmektedir.

Çanakçı Nekropolü

En eski mezar örnekleri obruğun batısında, birkaç kilometre uzakta bulunan Çanakçı Kaya mezarlarıdır. Burada birkaç lahit mezarın yanı sıra dokuz adet de kayaya oyulmuş mezar vardır. Bunların üzerlerinde bulunan kayaya oyulmuş figürler arasında elinde mızrak ve kılıç tutan asker, başları örtülü kadın figürleri gibi figürler bulunmaktadır. Mezarların birinin üzerindeki yazıtta ise mezarın sahibi olan Appas, mezarını soymaya kalkanların Zeus, Helios ve Athena tapınaklarına ceza ödemeleri gerektiğini belirtir.