3 Haziran 2020 Çarşamba

Olba - Mersin

Hellenistik Dönem’de Olba Krallığı’nın merkezi ve önemli bir ticaret şehridir. Olba aynı zamanda önemli bir dinsel merkez olmuştur. Özellikle Hıristiyanlık döneminde bu durum yazılı kaynaklar dışında dinsel mimari kalıntılarda da kendini göstermektedir. Bunlar Olba akropolisinin batısında bulunan büyük kilise kalıntısı, akropolis üzerinde yer alan bir çok küçük kilise kalıntıları ve su kemerinin bulunduğu akropolisin doğusundaki vadide geniş bir alana yayılan manastır kalıntıları sayılabilir. Olba piskoposluk merkezi olarak Erken Hıristiyanlık döneminde önemini sürdürmüştür. Bu dönemde Olba ve hemen yakınındaki Diokaesareia ayrı ayrı piskoposluk merkezleri olmuşlardır. Olba piskoposluğuda, Isauria’nın başpiskoposluk merkezi olan Seleukeia’nın alt birimi olarak diğer Isauria ve Kilikia piskoposlukları Diocaesereia, Kelenderis, Claudiopolis ile öteki piskoposluklar gibi 10. yüzyılın başından 7. yüzyıla kadar Antiokheia patrikhanesine bağlı olmuştur. Olba’da bulunan, Septimus Severus zamanında yaptırılmış olan çeşme binasının yanı sıra diğer bir önemli eser ise nekropolün bulunduğu vadi üzerinde kurulmuş, 150 m. uzunluğunda, 25 m. yüksekliğindeki iki katlı su kemeridir. Bu su kemerinin korunması ve çevrenin gözetlenmesi için kuleler inşa edilmiş olması yapının önemini göstermektedir. İ.S. 199 Septimus Severus dönemine tarihlenen su kemerinin üzerindeki yazıtta “Olbalılar’ın Kenti” yazmaktadır. Antik çeşme ile aynı dönemde yapılmış olan bu kemerler Bizans İmparatoru II. Iustin yönetimi sırasında (566) onarım görmüştür. Çeşmenin yanında bulunan tiyatro binasından bazı oturma basamakları ile sahnenin bir bölümü günümüze dek kalmıştır. Nekropol alanında ise farklı mezar tipleri yer almaktadır. Bir tepenin üzerinde kurulmuş bulunan antik şehirdeki diğer kalıntılar arasında evlerde bulunmaktadır. Helenistik, Roma ve Erken Bizans Dönemleri’nde iskan görmüştür.



It is the center and an important commercial city of the Olba Kingdom in the Hellenistic Period. Olba has also been an important religious center. Especially in the Christian period, this situation shows itself in religious architectural remains apart from written sources. These include the large church ruins to the west of the Olba acropolis, many small church ruins on the acropolis, and the monastery ruins spread over a wide area in the valley to the east of the acropolis, where the aqueduct is located. Olba continued its importance as the episcopal center in the Early Christian period. In this period, Olba and Diokaesareia in the immediate vicinity became separate episcopal centers. As the sub-unit of Seleukeia, the episcopal center of Isauria, Olba was linked to the Patriarchate of Antiokheia from the beginning of the 10th century to the 7th century, such as Diocaesereia, Kelenderis, Claudiopolis and other dioceses. In addition to the fountain building in Olba, which was built during the time of Septimus Severus, another important work was established on the valley where the necropolis is located, 150 m. long, 25 m. It is a two-storey aqueduct. The fact that towers were built to protect this aqueduct and to watch the environment shows the importance of the building. BUSINESS. The inscription on the aqueduct, dated to the Septimus Severus era, writes "The City of the Olbalılar". These arches were built in the same period as the ancient fountain, Byzantine Emperor II. It was repaired during the Iustin administration (566). A part of the stage has remained until today with some sitting steps from the theater building next to the fountain. There are different types of graves in the necropolis area. Among the other ruins in the ancient city, built on a hill, are among the houses. It was inhabited during the Hellenistic, Roman and Early Byzantine Periods.






2 Haziran 2020 Salı

Aizanoi Ancient City (Kütahya)

Aizanoi Ancient City, located within the borders of Çavdarhisar District of Kütahya Province, is one of the most important cities of the Roman Period with its Zeus Temple, Stadium-Theater Complex and Macellum. The Zeus Temple, built on a hill and seen as the important religious structure of the city, is one of the best preserved Zeus Temples in the world. The Temple of Zeus is the only example in the pseudodipteros plan, as the top of the space surrounded by a column is covered with marble beams. In the north of the city, 13,500-person Stadium and 20,000-person Theater as a complex were not seen anywhere else than Aizanoi in ancient times. Aizanoi Macellum, dated to the 2nd half of the 2nd century AD, is one of the world's first stock exchanges. There are inscriptions on the walls of Macellum, where the prices of goods sold in the imperial markets, which Emperor Diocletian determined to fight inflation in 301 AD, are preserved in a very good condition until today.
------------------------
Kütahya İli, Çavdarhisar İlçesi sınırları içersisinde yer alan Aizanoi Antik Kenti, Zeus Tapınağı, Stadyum- Tiyatro Kompleksi ve Macellumu ile Roma Döneminin en önemli kentlerindendir. Bir tepe üzerine kurulmuş olan ve şehrin önemli dinsel yapısı olarak görülen Zeus Tapınağı dünyanın en iyi korunmuş Zeus Tapınaklarından biridir. Etrafındaki sütunla çevrili mekânın üstünün mermer kirişlerle kaplı olması nedeniyle Zeus Tapınağı pseudodipteros plandaki tek örnektir. Şehrin kuzeyinde 13.500 kişi kapasiteli Stadyum ve 20.000 kişi kapasiteli Tiyatronun bir kompleks şeklinde yapılması antik dönemde Aizanoi’den başka hiçbir yerde görülmemektedir. M.S. 2. yüzyılın 2. yarısına tarihlenen Aizanoi Macellum’u, dünyanın ilk borsalarından biridir. Macellum’un duvarlarında İmparator Diocletian'ın M.S. 301 yılında enflasyonla mücadele için tespit ettiği imparatorluk pazarlarında satılan malların fiyatlarının yer aldığı ve günümüze kadar oldukça iyi durumda korunmuş olan yazıtlar bulunmaktadır.






Dülük Antik Kenti - Gaziantep

Dülük Mitras Tapınağı, Gaziantep Arkeoloji Müzesi ile Almanya Münster Üniversitesi’nin katılımlı kazıları sonucunda 1997-1998 yıllarında ortaya çıkarılmıştır. Anadolu’da bulunan Mitras Yeraltı Tapınağı’nın ilkidir. Şehitkamil Belediyesi ve Gaziantep Arkeoloji Müzesi koordinatörlüğünde Mitras Tapınağı düzenlenmiş, aydınlatma sağlanarak gezi yolları oluşturulmuştur. Keber Tepesi’nin karşı sırtları, antik yerleşmenin nekropol (mezarlık) alanıdır. Burada çok sayıda kayaya oyulmuş oda mezarları mevcuttur. Mezarların içerisinde, dini ve mitolojik konulu kabartmaları olan lahitler bulunmaktadır.Dülük’te Keber Tepesi’nde yapılan bilimsel kazılarda Alt Paleotik Dönem'e ait çakmaktaşı aletler ve bu aletlerin yapıldığı atölyeler bulunmuştur. Aynı dönemde barınma için kullanılan “Şarklı Mağara”da M.Ö. 600 bin yıllarına tarihlenmektedir. Bizans Dönemi'nde Dülük Kenti, Hititler'den beri süregelen kutsal şehir konumunu Başpiskoposlukla devam ettirmiştir. İslam akınları sonrasında oldukça tahrip olmuş, Başpiskoposluğun 7'inci yüzyılda Zeugma’ya taşınmasıyla birlikte dini merkez konumunu kaybetmiştir







1 Haziran 2020 Pazartesi

Dağpazarı Kilisesi - Mersin

Antik ismi Corapissus olan kentin, Karaman’dan Silifke’ye inen antik yol üzerinde oluşu kente ayrı bir önem verildiğini göstermektedir. Etrafında sur ve burç kalıntıları olan bu antik kentin üç nefli, yarım kubbeli, apsisli bir kilisesi bulunmaktadır. Bu kiliseyi İmparator Zenon, 476’da tekrar imparator olması nedeni ile yaptırmıştır. Kilisedeki orta nefin iki yanındaki birer kemer dizisi, burayı yan neflere ayırmıştır. Apsisin iki yanında, Korint üslubunda başlıklı payeler vardır. Kilisenin batı cephesi tamamen yıkılmıştır. Yapının önünde düzgün döşenmiş bir açıklık vardır. Bizans Dönemi’ne ait Kubbeli Kilise’nin apsisi ve bazı duvarları ayakta kalabilmiştir. Antik kentte hayat ağacının kollarına asılmış çok sayıda hayvan ve geometrik desenlerle bezenmiş taban mozaiği göze çarpmaktadır. Yanında üç adet Heroon tipi anıt mezar oldukça yıpranmıştır. Köyün güneyindeki vadide ise kaya mezarlarının bulunduğu nekropol alanı vardır.











cehennem Kayıkçısı Charonion (Kharon),

St.Pierre Kilisesine 200 m. mesafede kayalara oyulmuş olan ve Yunan mitolojisinde adı geçen Cehennem Kayıkçısı Charonion (Kharon), Antiochus IV Epiphanes (İ.Ö. 175 – 164) zamanından günümüze kalan dev bir büsttür.
Kharon kabartması, başı bir peçe ile kapatılmış,4 metreye 1.5 metre boyutlarında, tahminen bir kadın portresidir. Bu kabartma İmparator Antiochos zamanında Antakya’da birçok insanın ölümüne neden olan veba salgını sırasında yapılmıştır. Birçok kişi hastalıktan öldükten sonra, Leios adında bir kahin, şehre bakan yüksek bir tepede büyük bir “maske” nin yapılmasını istiyor ve böyle bir kabartmanın yapılması kararlaştırılıyor.
Kharon’nun yüzü kuzeye dönüktür ve Tüm Antakya şehrini görmektedir. Kabartma üzerine ölüm ile ilgili sözler yazılmış ancak, bu sözler günümüze ulaşamamıştır. Bir söylentiye göre bu sözlerden birinin de “Benim servetim ayaklarımın altındadır” olduğudur. Bu yazı nedeniyle büstün altı hazine avcıları tarafından defalarca kazılmış, ancak burada servet kelimesi ile anlatılmak istenin büstün baktığı Antakya şehri olduğuna inanılır.
Büstün sağ yanında zambak şeklinde bir sepet taktığı görülmektedir.
Yunan mitolojisine göre Kayıkçı Kharon, ölülerin ruhlarını Stiyks ırmağından geçirip yer altı ülkesine götürmekle görevlidir. Kharon ölülerden bazılarını kayığına alıyor, bazılarını da yalvarmalarına kulak asmadan kıyıda bırakıyordu. Kharon’un kıyıda bıraktıkları öldüklerinde kendilerine dini tören yapılmayanlardı. Bunlar yer altı Tanrısı Hades’in yönetimine girmeden önce yüz yıl ıstırap çekecek ve boşlukta dolaşacaklardı.
Dante’nin İlahi Komedyasında Kharon’dan şöyle sözedilir:
Mitolojik varlık kayıkçı Charon, Acheron (Asi) nehrinde insanları taşıyor. Acheron nehri kıyıları cehenneme girişin geçitindedir. Mitolojik kayıkçı Charon tarafından ölü ruhlar cehenneme taşınır. Burda geçitin kıyısında hayattayken iyi ve kötü arasında bir seçim yapamamış bazı kimseler kalmıştır. Onlar hala gerçek bir cehennemde değildirler ancak bu bölgede sonuza kadar hapsolmuş olarak deliler gibi etrafta bir flamanın peşinde koşturan ve eşek arıları tarafından sokulan ve bazı kurtçuk ve böcekler tarafından kanları sürekli emilen kimselerdir. Dante, Virgil’in rehberliğinde cehennemin kıyısındaki Acheron nehrinin kıyısına gelir. Kayığı kullanan Charon, Dante’yi karşı kıyıya, cehenneme geçirmeyi kabul etmez.


Gümüşler Manastırı

Manastırın yer aldığı Gümüşler Kasabası'nın Orta Çağ’daki adı ve tarihi hakkında dönem kaynağı bulunmamaktadır. Büyük bir kaya kilisenin içine oyulan manastır Kapadokya bölgesindeki günümüze iyi korunarak gelmiş ve en büyük manastırlardan birisidir.
Kapadokya’da kayaya oyulmuş pek çok manastır bulunmaktadır ve bazı bilim adamları bunları yemekhaneli (trapezalı) ve açık avlulu olmak üzere iki grupta ele almaktadırlar. Gümüşler Manastırı ikinci grup dâhilindedir. Manastırın en önemli yapısı, kompleksin kuzeyinde yer alan kilisedir. Dört serbest destekli kapalı Yunan haçı planlı kilisenin kuzey haç kolunun kuzeyinde iki mezar nişi, naosun batısında beşik tonoz örtülü iki giriş mekânı bulunmaktadır. Manastır da yer alan diğer mekânların pek çoğunun işlevi bilinmemektedir.

Kilisenin duvar resimlerinde en az üç farklı ustanın çalıştığı düşünülmektedir. Ana apsisteki üç şerit halindeki resimlerin en üstündeki Tahtta İsa, sağında iki melek, İncil yazarlarının sembolleri ile Desis sahnesinde yer alan Meryem ve havariler, en alttaki şeritte ise Kayserili Büyük Basileios, Nysa’lı Gregorios, Nazians’lı Gregorios gibi kilise babalarının resimleri yer almaktadır.
Kuzey haç kolundaki Meryem’e Müjde, İsa’nın doğumu ve Tapınağa Takdimi sahneleri ile Vaftizci Yahya ve Aziz Stephanos figürleri ikinci bir sanatçının elinden çıkmış olmalıdır. İç narteksten naosa giriş kapısının güneyindeki Meryem ve çocuk İsa ile iki yanlarındaki baş melekler Gabriel ve Mikael figürleri üçüncü sanatçıya aittir. Narteksin üstündeki bir odanın duvarlarında Kapadokya’da örneği görülmeyen, av sahneleri, çeşitli hayvanlardan oluşan bir kompozisyon dikkat çekmektedir. Kapadokya’daki pek çok kilisede olduğu gibi, Gümüşler Manastırında da duvar resimlerinin ikonografik ve üslup özelliklerine göre yapılabilmektedir. Kilisedeki resimlerin bu özellikleri ve karşılaştırmalı değerlendirmeler yöntemi ile 11./12. yy.lara tarihlendirmek mümkündür.