7 Haziran 2020 Pazar

Trajan Tapınağı

oma İmparatorluğu dönemi boyunca, bir imparator tapınağına sahip olmak şehir için büyük bir onurdu. Tapınak yapmak için imparatorun iznini almak zor olduğundan, imparatorluğun ana şehirleri bu izni alabilmek için çaba gösterirlerdi. Böylece neokoros (imparator tapınağı yapma hakkı olan) olurlardı. Pergamon, Ephesos ve Smyrna (İzmir) ile yarışıyordu. İmparator Augustus'un ölümünden sonra Pergamonlular, neokorosluklarını kaybetme; böylece Ephesoslular ve Smyrnalılar arasında prestijlerini de kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya geldiler. Pergamalılar uzun süre yeni imparatorun iznini alabilmek için uğraştılar ve sonunda imparator Trajan kendi onuruna bir tapınak yapmalarına izin verdi. Akropolisin en seçkin yerinde Trajan Tapınağı yapıldı. Fakat tapınağın tamamlanmasından önce (MS.177) imparator Trajan'ın ölmesiyle, Pergamonlular yine aynı problemle karşılaştılar. Ardından gelen imparator Hadrian iznin hala geçerli olduğunu bildirdi. Tapınağın tamamlanması üzerine Pergamonlular, imparator Trajan ile birlikte imparator Hadrian'ın da heykelini tapınağa diktiler. Trajan Tapınağı, Roma dönemi boyunca ovaya yayılan şehrin her yerinden görülebilecek, akropolisin en gösterişli yerine yapıldı. Korinth düzeninde 6X9 sütunlu tapınağın, bulunduğu yerin eğimli olması nedeniyle  zemin, kemer ve tonozlarla düzleştirilmiştir. Bugün görülen tapınak, orjinal planına göre restore edilmiş halidir.




İzmir'in 110km. kuzeyinde Kaikos Ovası'nda kurulan Bergama Antik Kenti'nin kuruluş tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Fakat kazılar sırasında ele geçen seramik buluntulardan Bergama'nın kurulmuş olduğu yerde küçük bir Arkaik yerleşmenin varlığı anlaşılmaktadır. Eski adları Pergamum, Pergamon, Pergamus, Pergame'dir. Mitolojiye göre, Pergamon adı Troya Savaşı'na kadar gitmektedir. Troya'nın yakılıp yıkılmasının ardından, Hector'un eşi Andromache Akhalar tarafından esir alınır ve Achilleus'in oğlu Neptolemus ile evlendirilir. Andromache'nin Neptolemus'tan olan üç oğlundan birinin adı, Pergamon'un kurucusu olarak bilinen Pergamos'tur. şehrin adı "Pergamons" kelimesinden gelmektedir. Bu kelime erken dönemlerde Pergamon'a, günümüzde ise Bergama'ya dönüşmüştür.  "Yüksek yer, kale" anlamına gelmektedir.

Tüm bölge MÖ.560'ta Lydia Kralı Kroisos'un egemenliği altına girdi. Fakat birkaç yıl sonra Lydialılar'ı yenen Persler bölgeye hakim oldular. Persler Anadolu'yu dört ana satraplığa ayırdılar: Ionia, Hellespont, Cilicia ve Lydia. Bu bölünmeye göre Pergamon Mysia sınırları içerisinde Lydia Satraplığı'na bağlandı. Pers dönemi boyunca, diğer şehirler gibi Pergamon da iç ilişkilerde serbestti, fakat ağır vergiler ödemekle ve gerektiğinde Pers ordusuna asker sağlamakla yükümlüydü.

İshak Paşa Sarayı - Ağrı

Doğubayazıt’ın 7 kilometre güneydoğusunda, Eski Beyazıt’a ve ovaya hakim yüksek bir tepenin üzerine kurulmuş, pek çok bölümleri olan komple bir saraydır. Birinci Dünya Savaşı'na kadar Bayezid Sancağı bu saraydan yönetilmiştir.
Sarayın yapımına 1685 yılında Çıldır Atabeklerinden Çolak Abdi Paşa tarafından başlanılmış, aynı soydan gelen Küçük İshak Paşa zamanında 1784’te (99 yılda) tamamlanmıştır. Mimarı, Ahıskalı ustalardır. Saray 115X50 metre boyutlarında, tesviye edilmiş Karaburun tepesi üzerine terası, iki avlu ile bu avluları çevreleyen çeşitli yapı topluluğundan meydana gelmektedir. Doğu-Batı yönünde yaklaşık 7 bin 600 metrekare bir alan üzerine oturtulmuştur. Bazı kısımları tek, bazı kısımları iki, bodrum dahil bazı kısımları üç katlı olarak yapılmıştır. Bir saray için gerekli tüm bölümler (harem, harem odaları, aşevi, hamam, toplantı salonları, eğlence yerleri, mahkeme salonu, cami, çeşitli hizmet odaları, oturma odaları, uşak ve seyis odaları, muhafız koğuşları, cezaevi, erzak depoları, cephanelik, tavlalar, bodrum katlarında çeşitli hizmet odaları vb.) vardır. Her odada ocak, dolap yerleri vb. görülmektedir.
-------------
It is a complete palace with many sections, located on a high hill overlooking Eski Beyazıt and the plain, 7 kilometers southeast of Doğubayazıt. Until the First World War, Bayezid Sanjak was ruled from this palace.

The construction of the palace  was initiated by Çolak Abdi Pasha , one of  the Apostles of Çıldır , and was completed in  1784 ( 99 years ) in the time of Küçük İshak Pasha of the same lineage  . Its architect is the masters of Ahıska. The palace is 115X50 meters in size and consists of a terrace on the leveled Karaburun hill, two courtyards and various building groups surrounding these courtyards. It  is located on an area of approximately 7,500 square meters in the east-west direction . Some parts are single, some parts are two, and some parts, including the basement, are made of three floors. All the necessary sections for a palace(harem, harem rooms, soup kitchen, hammam, meeting rooms, entertainment places, courtroom, mosque, various service rooms, living rooms, butler and groom rooms, guard wards, prison, supplies stores, arsenal, backgammon, various service rooms in basements etc.) . Each room has stove, cupboard places, etc. seen.


6 Haziran 2020 Cumartesi

Sarissa Antik Kenti - Sivas

Sarissa is an ancient city with a city wall and a large city. The reason why the locals call it “ Belted ” is the walls here. Cuneiform Hittitetablets show both the presence of a king and the festive celebrations. The 76-meter-long temple building unearthed during excavations, which the excavation team calls “Building C”, is dated to 1525 BC. The building  is described as “the largest in the Hittite cities” . "Animals of the Storm God" in MythologyThe fact that there is a couple from the bull in between supports the idea that the god here is important.Among the recently available tablets, 18 fortune-telling, 3 festive texts, and 12 religious cult documents were published. It is known that under the Hittite king there were city kings or local kings. It is understood from the seals that the king's name is Mazitima or Mimazati .
-------
Sarissa, surlu ve sanıldığından da büyük antik bir kenttir. Yöre halkının buraya “Kuşaklı” demesinin nedeni de buradaki surlardır. Çivi yazılı Hitit tabletleri hem bir kralın varlığını hem de bayram kutlamalarını göstermektedir. Kazılarda açığa çıkarılan, kazı ekibinin “C Binası” dediği 76 metre uzunluğundaki tapınak binası MÖ 1525'e tarihlendirilmektedir. Bina “Hitit kentlerinde bulunanların en büyüğü” olarak tanımlanmaktadır. Mitolojide “Fırtına Tanrısı'nın Hayvanları” arasındaki boğadan burada bir çift bulunması da buradaki tanrının önemli olduğu düşüncesini desteklemektedir. Yakın zamanda bulunan tabletler arasında 18 fal, 3 bayram metni, 12 dinsel kült dokümanı çıkmıştır. Hitit kralının altında kent krallarının ya da yerel kralların bulunduğu bilinmektedir. Burada bulunan kralın adının Mazitima ya da Mimazati olduğu mühürlerden anlaşılmaktadır.





Xanthos - Antalya

Fethiye-Kaş karayolu üzerinde, Fethiye’ye 46 kmilometre uzaklıktaki Kınık Beldesi'nde yer alan şehir, Xanthos Nehri (Eşen Çayı) kenarındaki ovaya hâkim iki tepe üzerinde kurulmuştur. İlki Eşen Çayı’nın kenarından sarpça bir kayalık şeklinde yükselen surla çevrili Likya Akropolü, ikincisi ise kuzeydeki daha yüksek ve geniş olan Roma Akropolü'dür. Likya Birliği’nin idari merkezi olarak nitelenen Xanthos’un ismi Likya dilinde yazılmış kitabelerde ARNNA şeklinde geçmektedir. Homeros, Sarpedon yönetimindeki Xathosluların Troya savaşlarına katıldıklarını anlatır. Ancak kazılarda elde edilen buluntular şehrin iskânını İ.Ö. 8'inci yüzyıldan önce götürmeye imkân vermemektedir.

Şehir, İ.Ö. 545–546 yıllarında Pers Kumandanı Harpagos tarafından kuşatılır. Xanthoslular, kahramanca karşı koyup direnmelerine rağmen çaresiz duruma düştüklerinde, kadın ve çocuklarını öldürüp şehri ateşe vererek insansız ve harap bir şehri Harpagos’a bırakırlar. İ.Ö. 475–450 arasında Xanthos, bu kez yangın felaketi ile karşılaşır. İ.Ö. 334 yılında Büyük İskender şehri almıştır. İskender’in ölümünün ardından Xathos, İ.Ö. 309’dan itibaren Mısır Hanedanı Ptolemaios’ların, ardından birçok Likya şehri gibi Suriye Kralı III. Antiokhos’un egemenliğini kabul etmek zorunda kalmıştır. İ.Ö. 2. yy.da Likya Birliğinin başkenti olan Xanthos, İ.Ö 42 yılında bu kez Romalı Brutus tarafından yerle bir edilmiş, ancak ardından İmparator. Marcus Antonius’un gayretleriyle yeniden imar görmüştür. İ.S. 1'inci yüzyılda Roma egemenliği altındaki Xanthos’ta İmparator Vespasianus adına tak yaptırılmış, günümüze kalmış Roma yapılarının çoğu bu dönemde inşa edilmiştir. Bizans egemenliği sırasında piskoposluk merkezi olan Xanthos, bu dönemde birçok yeni yapıya kavuşmuştur. 7'nci yüzyıl sonrası Arap akınları şehrin önemini yitirmesine sebep olmuş ve 1938 yılında Charles Fellows’un burayı keşfedip bazı kalıntıları Londra’ya taşımasına kadar ufak bir köy kimliğiyle yanı başındaki Kınık’ta yaşamını sürdürmüştür.

Xanthos’un her iki akropolü de değişik örgü sistemlerinin görüldüğü sur duvarları ile çevrilidir. Likya akropolünün kuzeyinde Roma Devri Tiyatrosu yer alır. Xanthos’un en ilginç kalıntıları, tiyatronun batısında konumlanır. Bunlardan ilki yüksek dikdörtgen yekpare kaide üzerindeki ölü ailesi ile yanındaki kadın gövdeli, kuşkanatlı yaratıklar olan ve ölülerin ruhlarını gökyüzüne taşıdıklarına inanılan “Harpy” kabartmalarına sahiptir. Bugün orijinal kabartmaları, Biritish Museum’da sergilenen Harpy Anıtı, İ.Ö. 5'nci yüzyıla tarihlenmektedir. Bu anıt mezarın yanında 4'üncü yüzyıla ait diğer bir kaideli Likya lahdi yer almaktadır. Tiyatronun bitişindeki kare şekilli geniş alan ise üç yanı dükkânlarla çevrili Roma Devri Agorası'dır. Agoranın kuzeydoğu köşesinde, Harpy Anıtına çok benzer, yekpare dikdörtgen gövdesinde Likya ve Grekçe dilinde yazılmış kitabe yer alan İ.Ö. 5'nci yüzyıla ait anıt mezar yükselir. Anıtın gövdesindeki kitabe günümüze dek bulunmuş Likya dilindeki en uzun kitabe olup, Kherei adlı Xanthos’lu prensin serüvenlerini anlatmaktadır. Roma Akropolü'nde de birçok kaya mezarı ve kaideli mezarı yan yana görmek mümkündür. Bu alanın güney eteklerde yer alan, Aslanlı Mezar, Pa vaya ve Merehi lahitlerinin kaideleri dışında tümü British Museum’da sergilenmektedir. Günümüz kalıntılarına çıkan rampanın sağ kenarında sadece temelleri kalmış olan İ.Ö. 4'üncü yüzyıla ait tapınak planlı Nereid Anıtı da British Museum da sergilenen Xanthos’un ünlü anıtlarından biridir. Xanthos örenyeri, Likya uygarlığının özgünlüğü ve kazılarda elde edilen buluntuların önemi nedeniyle UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası Listesi'ne dâhil edilmiştir.
-------------

The city, BC It was surrounded by the Persian  Commander Harpagos in 545-546 . Despite their heroic resistance and resistance, the Xanthos inhabitants leave Harpagos an unmanned and devastated city, killing women and children and setting the city on fire. BC Between 475 and 450, Xanthos encounters a fire disaster this time. BC In 334 Alexander the Great took the city. After the death of Alexander Xathos, BC. From 309 onwards, the Egyptian Dynasty Ptolemy , and like many Lycian cities, the King of Syria III. He had to accept the sovereignty of Antiochus . BC The capital of the Lycian League in the 2nd century, Xanthos was destroyed by the Roman Brutus this time in 42 BC , but then the Emperor. It was reconstructed with the efforts of Marcus Antony . In the 1st century, under Roman rule, Xanthos was built in the name of Emperor Vespasian , and most of the Roman buildings that survived today were built during this period. Xanthos, which was the bishopric center during the Byzantine rule, gained many new structures during this period. After the 7th century, Arab raids caused the city to lose its importance and continued to live in Kınık next to it with a small village identity until Charles Fellows discovered this place and moved some ruins to London in 1938 .



5 Haziran 2020 Cuma

Tlos Antik Kenti (Seydikemer)

Seydikemer’in Yaka Mahallesi sınırları içerisinde yer alan tarihi Tlos antik kenti Unesco Dünya Mirası Geçici Listesi’nde olup, Likya Bölgesi olarak bilinen coğrafyanın en eski yerleşim alanlarından biridir. MÖ 14. yüzyıl Hitit belgelerinde Dlawa, Likya yazıtlarında ise Tlawa olarak kayda geçen antik kentin girişindeki akropol, doğaya hakim görüntüsü ile görenleri fazlasıyla etkiler.

Yaklaşık 500 metre yüksekliğindeki dik yamaçları ile doğal açıdan korunaklı akropol tepesinin çevresi, yer yer sur duvarları ile tahkim edilmiştir. Tlos kalesine çıkarken yamaçtaki kayalara oyulmuş tapınak mezarlar dikkat çeker. Bu mezarların en görkemlisi kanatlı at Pegasus’un, üç başlı canavar Chimera ile savaşırken resmedildiği Bellerephontes’e ait mezar anıtıdır.Girişinde iki sütun, üç bölümlü duvar, ortada süslemelerle bezenmiş kapı, iki yandan mezar odasına giden kapılar yapıya ilgiyi daha da artırır. Akropolün eteğinde birkaç oturma sırası, stadyum, hamam, tiyatro ve kilise kalıntıları yer alır. Kalenin altındaki düzlükte dokuz metre genişliğinde Lykia (Likya) duvar kalıntıları bulunmaktadır. Altı kemerli kapısı ayakta olan kent agorasının güneyinde Roma Dönemi surları görülmektedir. Tlos’un ayakta olan önemli yapısı tiyatrosudur. Bununla birlikte stadyum da büyük bir önem arz etmektedir. Tlos, Likya’nın spor kenti olarak da bilinmektedir.

Tlos, tarihi süreçte arkeolojik, kültürel, dini ve ekonomik açıdan bölgenin parlayan yıldızı konumundadır. Neolitik dönemden Demir çağa kadar kesintisiz devam eden yerleşimin izlerini taşır. Hatta Hititlerin yazılı kaynaklarında, (Anal, Yıllık) Tlos’tan ülke diye bahsedilmektedir. Hristiyanlık tarihi açısından da önemli bir merkez olan Tlos, Likya’nın en önemli piskoposluk merkezlerinden biridir. Bu dinsel önemi 12. yüzyıla kadar devam etmiştir. Ayrıca Osmanlı Dönemi izlerini de taşımaktadır. 18. yüzyılda Tlos, bölgenin ticaret yollarının kesişme noktası konumundadır.
---------------
The ancient city of Tlos, located within the boundaries of Yaka Neighborhood of Seydikemer, is on the Unesco World Heritage Temporary List and is one of the oldest settlements in the geography known as the Lycian Region. The acropolis at the entrance of the ancient city, which was recorded as Dlawa in the 14th century BC Hittite documents and Tlawa in the Lycian inscriptions, affects the viewers with its view of nature.

The surroundings of the naturally sheltered acropolis hill, with its steep slopes about 500 meters high, were reinforced in part by the city walls. While going to Tlos castle, temple tombs carved into the rocks on the slope attract attention. The most magnificent of these graves is the tomb monument of Bellerephontes, where the winged horse Pegasus was depicted while fighting the three-headed monster Chimera. Two columns at the entrance, the wall with three sections, the door adorned with ornaments in the middle, the doors leading to the tomb room on both sides further increase the interest in the structure. At the foot of the acropolis are several rows of seats, stadium, bath, theater and church ruins. There are ruins of Lykia (Lycian) walls in the plain below the castle, nine meters wide. The walls of the Roman Period can be seen to the south of the city agora, whose six-arched door is still standing. The important structure of Tlos is its theater. However, the stadium is also of great importance. Tlos is also known as the sports city of Lycia.

Tlos is the shining star of the region in terms of archaeological, cultural, religious and economic aspects. It carries the traces of the settlement that continued without interruption from the Neolithic period to the Iron Age. In fact, in the written sources of the Hittites, (Anal, Annual) Tlos is mentioned as a country. Tlos, which is also an important center in terms of Christian history, is one of the most important episcopal centers of Lycia. This religious significance continued until the 12th century. It also carries traces of the Ottoman Period. In the 18th century, Tlos was the intersection of the trade routes of the region.




Aslantepe (Malatya)

Arslantepe Höyüğü Malatya’nın 7 km. kuzeydoğusunda, Fırat Irmağı’nın (Karakaya Baraj Gölü) batı kıyısı yakınındaki Orduzu Beldesi’nde yer alan Arslantepe Höyüğü’nün kültür dolgusu 30 m. yüksekliğindedir. M.Ö. 5000 yıllarından M.S. 11. yy.’a kadar yerleşim görmüştür. Höyükte yapılan kazılar sonucunda; M.Ö. 3300-3000 yıllarına ait bir kerpiç saray, M.Ö. 3600-3500’lere ait tapınak, iki bini aşkın mühür baskısı, kaliteli metal eserler bulunmuştur. M.Ö. 2000 yılında Arslantepe, Fırat nehrine doğru genişleyen Hitit İmparatorluğu’nun Melidia Meliddu adıyla şehri olarak kullanılmıştır. Bu yerleşim tepenin kuzeydoğu yamacına açılan şehir kapısı ve avlusuyla Orta Anadolu Hitit kentlerine benzeyen, etrafı toprak surla çevrili bir Geç Hitit şehri olarak kullanılmıştır. M.Ö. 5. binden - M.Ö. 712 tarihindeki Asur istilasına kadar yerleşim yeri olarak varlığını sürdüren Arslantepe, daha sonra bir süreliğine terk edilmiş, M.S. 5-6. yy.’lar arasında ise Roma dönemi köyü olarak kullanılmış ve daha sonra Bizans nekropolü olarak yerleşimini tamamlamıştır.
------------------
Arslantepe Mound is 7 km from Malatya. The cultural embankment of the Arslantepe Mound, located in the Orduzu Town near the west coast of the Euphrates River (Karakaya Dam Lake) in the northeast, is 30 m. in height. B.C. 5000 B.C. It was settled until the 11th century. As a result of excavations at the mound; B.C. An adobe palace from 3300-3000 BC. The temple belonging to 3600-3500s, more than two thousand seal prints, quality metal works were found. B.C. In 2000, Arslantepe was used as the city of the Hittite Empire, which expanded towards the Euphrates River, under the name Melidia Meliddu. This settlement has been used as a Late Hittite city, which is similar to the Central Anatolian Hittite cities with its city gate and courtyard opening to the northeastern slope of the hill, surrounded by earth walls. B.C. From the 5th millennium BC. Arslantepe, which continued its existence as a settlement until the Assyrian invasion in 712, was later abandoned for a while, M.S. 5-6. It was used as a Roman period village between the 19th century and later completed its settlement as a Byzantine necropolis.






4 Haziran 2020 Perşembe

Kapıkaya Harabesi - Isparta

Kentin adı bilinen fakat tespit edilemeyen Sandallion, Minassos, Tityassos gibi kentlerden birisi olduğu düşünülmektedir. Şehir Hellenistik dönemde kurulmuştur. Eğimli arazide yer alan kentin güney tarafı surla çevrili, kuzey tarafında ise yüksek bir kayalık bulunmaktadır. Kente girişte iki yandaki kayalara Sagalassos’da olduğu gibi nişler oyularak ostotekler (külkabı) yapılmıştır. Kentin doğu ve batı yamacında teraslar oluşturularak yapılar yerleştirilmiştir. Güneydeki geniş düzlükte 5 sıra oturma basamaklı at nalı biçimli toplantı alanı, doğusunda işlevi belli olmayan kentin en büyük binası bulunur. Tapınak olabilecek bir yapı ve haç planlı bir şapel yer alır. Kentte lahit mezar ve kapak üzerine mezar sahibinin işlendiği iki adet lahit kapağı ve heykeller yer almaktadır. Heykeller Isparta müzesine nakledilmiştir. Kentin güneybatısında antik basamaklarla ulaşılan doğal bir mağara bulunur. Mağara muhtemelen bir kutsal alan olmalıdır.
--------------

The city is thought to be one of the cities with known but undetectable cities such as Sandallion, Minassos, Tityassos. The city was founded in the Hellenistic period. The south side of the city, which is located on the sloping land, is surrounded by a city wall, and on the north side there is a high rocky area. At the entrance to the city, as in Sagalassos, ostoteks were made on the rocks on both sides by carving niches. On the east and west slope of the city, terraces were created and structures were placed. Horseshoe-shaped meeting area with 5 rows of seating steps on the wide plain in the south, and the largest building of the city with no function in the east. There is a structure that can be a temple and a chapel with a crucifix plan. In the city, there are sarcophagus and two sarcophagus lids and sculptures on which the grave owner is engraved. The sculptures were transferred to the Isparta museum. In the southwest of the city, there is a natural cave reached by ancient steps. The cave should probably be a sanctuary.