photography etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
photography etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5 Haziran 2020 Cuma

Aslantepe (Malatya)

Arslantepe Höyüğü Malatya’nın 7 km. kuzeydoğusunda, Fırat Irmağı’nın (Karakaya Baraj Gölü) batı kıyısı yakınındaki Orduzu Beldesi’nde yer alan Arslantepe Höyüğü’nün kültür dolgusu 30 m. yüksekliğindedir. M.Ö. 5000 yıllarından M.S. 11. yy.’a kadar yerleşim görmüştür. Höyükte yapılan kazılar sonucunda; M.Ö. 3300-3000 yıllarına ait bir kerpiç saray, M.Ö. 3600-3500’lere ait tapınak, iki bini aşkın mühür baskısı, kaliteli metal eserler bulunmuştur. M.Ö. 2000 yılında Arslantepe, Fırat nehrine doğru genişleyen Hitit İmparatorluğu’nun Melidia Meliddu adıyla şehri olarak kullanılmıştır. Bu yerleşim tepenin kuzeydoğu yamacına açılan şehir kapısı ve avlusuyla Orta Anadolu Hitit kentlerine benzeyen, etrafı toprak surla çevrili bir Geç Hitit şehri olarak kullanılmıştır. M.Ö. 5. binden - M.Ö. 712 tarihindeki Asur istilasına kadar yerleşim yeri olarak varlığını sürdüren Arslantepe, daha sonra bir süreliğine terk edilmiş, M.S. 5-6. yy.’lar arasında ise Roma dönemi köyü olarak kullanılmış ve daha sonra Bizans nekropolü olarak yerleşimini tamamlamıştır.
------------------
Arslantepe Mound is 7 km from Malatya. The cultural embankment of the Arslantepe Mound, located in the Orduzu Town near the west coast of the Euphrates River (Karakaya Dam Lake) in the northeast, is 30 m. in height. B.C. 5000 B.C. It was settled until the 11th century. As a result of excavations at the mound; B.C. An adobe palace from 3300-3000 BC. The temple belonging to 3600-3500s, more than two thousand seal prints, quality metal works were found. B.C. In 2000, Arslantepe was used as the city of the Hittite Empire, which expanded towards the Euphrates River, under the name Melidia Meliddu. This settlement has been used as a Late Hittite city, which is similar to the Central Anatolian Hittite cities with its city gate and courtyard opening to the northeastern slope of the hill, surrounded by earth walls. B.C. From the 5th millennium BC. Arslantepe, which continued its existence as a settlement until the Assyrian invasion in 712, was later abandoned for a while, M.S. 5-6. It was used as a Roman period village between the 19th century and later completed its settlement as a Byzantine necropolis.






4 Haziran 2020 Perşembe

Kapıkaya Harabesi - Isparta

Kentin adı bilinen fakat tespit edilemeyen Sandallion, Minassos, Tityassos gibi kentlerden birisi olduğu düşünülmektedir. Şehir Hellenistik dönemde kurulmuştur. Eğimli arazide yer alan kentin güney tarafı surla çevrili, kuzey tarafında ise yüksek bir kayalık bulunmaktadır. Kente girişte iki yandaki kayalara Sagalassos’da olduğu gibi nişler oyularak ostotekler (külkabı) yapılmıştır. Kentin doğu ve batı yamacında teraslar oluşturularak yapılar yerleştirilmiştir. Güneydeki geniş düzlükte 5 sıra oturma basamaklı at nalı biçimli toplantı alanı, doğusunda işlevi belli olmayan kentin en büyük binası bulunur. Tapınak olabilecek bir yapı ve haç planlı bir şapel yer alır. Kentte lahit mezar ve kapak üzerine mezar sahibinin işlendiği iki adet lahit kapağı ve heykeller yer almaktadır. Heykeller Isparta müzesine nakledilmiştir. Kentin güneybatısında antik basamaklarla ulaşılan doğal bir mağara bulunur. Mağara muhtemelen bir kutsal alan olmalıdır.
--------------

The city is thought to be one of the cities with known but undetectable cities such as Sandallion, Minassos, Tityassos. The city was founded in the Hellenistic period. The south side of the city, which is located on the sloping land, is surrounded by a city wall, and on the north side there is a high rocky area. At the entrance to the city, as in Sagalassos, ostoteks were made on the rocks on both sides by carving niches. On the east and west slope of the city, terraces were created and structures were placed. Horseshoe-shaped meeting area with 5 rows of seating steps on the wide plain in the south, and the largest building of the city with no function in the east. There is a structure that can be a temple and a chapel with a crucifix plan. In the city, there are sarcophagus and two sarcophagus lids and sculptures on which the grave owner is engraved. The sculptures were transferred to the Isparta museum. In the southwest of the city, there is a natural cave reached by ancient steps. The cave should probably be a sanctuary.







12 Mayıs 2020 Salı

Magarsus Antik Kenti

Magarsus,M.Ö. 7.yüzyılda kurulmuş Adana'nın Karataş ilçesi sınırlarında bulunan antik kent kalıntılarıdır.Kent sınırları içinde 3000 kişilik bir de amfi tiyatro yer almaktadır.
     Bir koloni şehri olarak milattan önceki ilk yıllara dayanan Grek,Roma ve Bizans dönemlerinde önemli bir yerleşim kenti olma özelliğini gösteren ve şu anda toprak altında bulunan Magarsus Antik kenti 'nin gün yüzüne çıkarılması için kazı çalışması başlatılmıştır.
     Bir efsaneye göre  Truva savaşçısı Misisli Mapsos ,Truva'da savaştıktan sonra Klikya ya(Çukurova) dönerken,Yunanlı arkadaşı Anflakos'u beraberinde getirir.İki savaşçı bugün ki Karataş'ın  5 km batısında Magarsus Antik Kenti'ni beraber kurarlar.Zaman içinde Magarsus un tek hakimi olma mücadelesi veren Mapsos ve Anflakos,denizi seyreden Magarsus Amfi Tiyatro da ölümüne bir dövüş yaparlar.3 ay süren savaş  Anflakos'un ölümüyle sonuçlanırken,ağır yaralanan Mapsos da fazla yaşamaz.
    Kazı çalışmaları devam eden tiyatro en az Efes,Aspendos ve Side tiyatroları kadar büyük ve görkemli.



Bizans Hastanesi

Antalya'da Side antik kentinde yapılan kazı çalışmalarında, Bizans dönemine ait, hastane olduğu sanılan ve büyük ölçüde ayakta kalmış bir bina.


Antalya'nın Manavgat İlçesi'ne bağlı Side antik kentinde yapılan kazı çalışmalarında, Bizans dönemine ait, hastane olduğu sanılan ve büyük ölçüde ayakta kalmış bir bina bulundu. Side Müze Müdürü Melek Yıldızturan, Kültür Bakanlığı ve Side Müze Müdürlüğü'nce sürdürülen kazılarda rastlanan binanın Kral Iustinianus (Justinyanus) tarafından yaptırılan Cosmas Hastanesi olduğunu sandıklarını bildirdi. Melek Yıldızturan, binanın 6'ıncı yüzyıla ait olduğunu belirterek, şöyle konuştu: "2 katlı olan yapı, yan yana sıralanmış üstü tonoz örtülü 6 mekandan oluşmakta. Yapı bir konut ya da dini yapı olmadığına göre, misafirhane olarak yapılmış olsa dahi, Bizans dönemi misafirhanelerinin, düşkünler evi ya da hastane olarak kullanıldığı bilinmektedir. 6'ncı yüzyılda İmparator Iustinianus'un Pamfilya'da ünlü hekim azizlerinden Cosmas adına bir hastane yaptırdığı biliniyor, ancak hastanenin Pamfilya'nın hangi bölgesinde bulunduğu bilinmiyordu. Antik kaynaklarda yer alan Pamfilya'daki Cosmas Hastanesi'nin, bu bina olduğunu tahmin ediyoruz." Yıldızturan, 6 bölümden oluşan 2 katlı binanın, ayakta olduğunu da belirterek, binanın alt katının tamamen sağlam, üst katının ise tonozların yıkılmış, ancak duvarlarının ayakta olduğunu ifade etti.


Chrome Ancient City


Chrome Valley: Having been located on an important transition area since ancient times and being among the important centers of the period such as Imra and Istavrit, has made Chrome Valley a permanent attraction center. It is rumored that Chrome Valley was home to thousands of people centuries ago because it is rich in mineral resources. There are 15 registered churches and chapels in the region.

In the valley, stone houses from the Greeks still maintain their originality. Stone houses in Nanak Village and Bulut Neighborhood, the historical mill are worth seeing. In spite of the fact that there is not much information about the region, in the researches, they started to use Greek very close to today's Greek by forgetting their language with the influence of the Christian priests, where the locals who settled in the Chrome Valley before the Ottomans and who worked in the mines left their primitive religions during the Byzantine Period.

Alahan Monastery


During the spread of Christianity in Cappadocia and Likonya (Konya), the fear of following those who accepted this new religion and being killed by those who did not believe, Hz. He forced the believers to worship in the cave rock hollows in mountainous regions. St. Together with Paul and one of the pioneers of Christianity who lived in Tarsus, Barnabas made adventurous journeys to Konya-Cappadocia and Antalya-Antakya to spread Christianity. Here are the memories of these two Christian Saints everywhere they stayed during their travels. Alahan Monastery is one of them.

Complex, estimated to have been built in 440-442; It consists of the Western Church, the Monastery, the Eastern Church, the monk chambers carved into the rocks and the surrounding tombs. Church buildings have common architectural features with the Hagia Sophia Museum. A master stone carving is seen in its decoration. The first church is divided into three naves with two series of columns with corinthian capitals. The scarf and side stitches of the door, which passes from the narthex to the main room, are decorated with reliefs. St. Paul and St. Apart from the figures of Pierre, the six-winged Gabriel, carrying a wreath, the symbolic creatures of Michael, the roaring lion, the roaring lion, the eagle and ox symbols, the depiction of the biblical writings, grape bunches, vine leaves and fish motifs are richly depicted.














11 Mayıs 2020 Pazartesi

Roma dönemine ait askeri garnizon

Bayburt’ta, Roma dönemine ait askeri garnizon olarak kullanıldığı düşünülen bir alanla beraber duvar kalıntıları bulundu. kentte yürüttükleri yüzey araştırması kapsamında, Gümüşhane’deki Satala Antik Kenti’ne benzeyen 5 hektarlık arkeolojik alan keşfetti. Merkeze bağlı Yeniköy’e yaklaşık 5 kilometre uzaklıkta bulunan, geçmişi binlerce yıl öncesine uzanan kalıntıların yer aldığı alanda araştırma başlatıldı.

İlk etapta yaklaşık 15 metre uzunluğunda duvar, iç ve dış duvarlar, düz, orta tarafı dolgu, moloz taş ve harçsız duvar örgüsü belirlendi. 3 metre olan duvarın kalınlığının savunma yapısı olduğu değerlendirildi.

Roma İmparatorluğu döneminde askeri garnizon olarak kullanıldığı değerlendirilen alanda Müze Müdürlüğü ekipleri, bulguları tespit ederek, tescilleyeceği alanda kazı çalışması başlatacak.

Bayburt Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Süleyman Çiğdem, 5 hektarlık alanda Roma İmparatorluğu’nun askeri garnizon olarak kullanıldığı Gümüşhane’deki Satala Antik Kenti’ne benzeyen bir arkeolojik alan tespit ettiklerini belirterek, savunma mimari yapısı olan kanıtlarla karşılaştıklarını söyledi.




Andriake - Antalya

Andriake, Demre kent merkezinden nehir boyunca batıya uzanan asfalt yol üzerinde 5. km.de bulunan Çayağzı mevkiinde yer alır. Kent, Myra’nın limanı ve onun oluşturduğu bir yerleşim olarak bilinir. Ancak M.Ö 200 yıllarında Andriakos (Kokarçay) nehrinin ağzında Andriake isimli bir şehrin olduğu ve M.Ö. 197’de III. Antiokhos’un Antiokheia’dan çıkarak, Ptolemaioslar’ın elinde bulunan yerleri alarak, filosuyla Andriake’ye geldiği bilinmektedir.





Livius’ta ise Andriake’nin ismi güney Lykia kentleri arasında sayılmaktadır. Part Savaşını planlayıp, Asia ve Lykia’ya gelen Traian, Myra’da konakladığında Lykia’nın güneyinde güzel bir limanın planlamasının yapılması gereğini belirtmiştir. Fakat planlama ve uygulama Hadrianus’a ve onun zamanına aittir. İ.S. 18’de Germanicus ve karısı Agrippa’nın Myra ziyareti, Andriake’ye dikilen heykellerle onurlandırılır. İ.S. 60’ta ise Kudüs’te huzursuzluk çıkardığı için Roma’ya hesap vermek üzere yola çıkan Aziz Paulos’un gemi değiştirmek üzere burada mola vermiş olması, Andriake tarihinin renkli sayfaları arasındadır. Andariake antik kentinin kalıntıları büyük ölçüde limanın güneyindeki tepenin eteğine yayılmıştır. Demre yönünden ilk karşılaşılan yapı, Andriake’ye tatlı su getiren aquadükt’tur. Kemerli girişi, içte nişli duvarları ile tipik bir Roma devri yapısı olan nymphaion, kentin doğusundadır. En önemli kalıntısı, 65*32 m. boyutlarında, sekiz odalı, dikdörtgen planlı Hadrian Dönemi (İ.S. 117-138 ) ( silo, tahıl ambarı ) Granariumu’dur. Cephede girişi sağlayan sekiz kapı bulunur ve her kapı bir odaya açılmaktadır. Ön cephe duvarında kapıların üstündeki pencereler iç kısmı ışıklandırmak için yapılmıştır. Ön cephede terasın iki yanında depo ile ilgili görevli odaları yer alır. Ortasındaki büyük giriş kapısının hemen yanında Roma imparatoru Hadrian ve karısı Sabina’ya ait aynı büyüklükte iki büst bulunmaktadır. Cepheye yerleştirilmiş aralarında grifon olan Serapis ve Pluton kabartması ise, yazıtında açıklandığı üzere granarium memurunun rüyası üzerine yapılmıştır. Granarium ile liman arasındaki alanda liman caddesi, caddenin önünde de üstleri yarıya kadar açık gemi barınakları bulunmaktadır. Kentin en büyük yapısı Plakoma adı verilen Pazaryeri veya agoradır. Agora’nın güney yönü hariç, üç tarafı dükkânlarla çevrili olup ortasında sarnıç bulunmaktadır. Agora’nın önündeki yükseltide ise ev kalıntıları yer alır. Gözetleme kulesi yamacın batısındadır. Limanın kuzey kısmı büyük ölçüde Lykia türü lahitlerin bulunduğu, bu arada iki Bizans dönemi kilisesinin kalıntılarına rastlanan nekropol alanıdır.

Pınara Antik Kenti

Antik Yazar Stephanus’un, Byzantion Menekrotes’ten yaptığı alıntıya göre kentin adı, Xanthos’un nüfusu çok artınca yaşlılardan bir grubun Kragos Dağı’nın yüksekçe bir tepesinde bir kent kurup adına da yuvarlak anlamına gelen ‘Pınara’ demelerinden, kaynaklanmaktadır. Kentin erken döneme ait kalıntıların bulunduğu yukarı akropolün gerçekten yuvarlak biçimli olması, bu söylencenin gerçeklik payına işaret etmektedir. Kentin adı Likçe yazıtlarda ‘Pinale’ olarak geçmektedir. Günümüzde ise antik kentin yakınındaki köyün adı olan Pınara’yı çağrıştırmaktadır.


Ünlü Coğrafyacı Strabon’un, Artemidoros’tan yaptığı alıntıya göre, Likya Birliği Meclisinde üç oy hakkına sahip altı kentten biri de Pınara’dır.

Pınara Antik Kenti hamam, tiyatro, agora, odeon, kaya mezarları, yukarı akropol ve aşağı akropolden oluşmaktadır. Yukarı akropolün kısa sürede yetersiz kalması üzerine, ulaşımın da daha kolay olduğu aşağı akropol yerleşime açılmıştır. Aşağı akropolde odeon, agora, tapınak gibi yapılar ve pilyeli mezarlar yer almaktadır. Kaya mezarlarının büyük çoğunluğunun konut biçiminde olması, Likya Sivil Mimarisi hakkında fikir vermektedir. Aşağı akropolün yamaçlarının geçit vermeyecek şekilde dik olmasına karşın, gerek terasın oluşturulması gerekse tahkimat amacıyla sur duvarı ile desteklenmiştir.

Surun güneyindeki kapıdan geçerek kente girilince, arkasını yamaca dayamış odeon ve önündeki düz alanda agoranın, kent merkezini oluşturduğu görülür. Aşağı akropolün alt kısmındaki su kaynağı çevresinde, kentin Antik Çağ’da geçirdiği depremler sonucunda büyük oranda tahrip olmuş pilyeli mezarlar ve kayalara oyulmuş pek çok mezar dikkati çeker.