6 Haziran 2020 Cumartesi

Xanthos - Antalya

Fethiye-Kaş karayolu üzerinde, Fethiye’ye 46 kmilometre uzaklıktaki Kınık Beldesi'nde yer alan şehir, Xanthos Nehri (Eşen Çayı) kenarındaki ovaya hâkim iki tepe üzerinde kurulmuştur. İlki Eşen Çayı’nın kenarından sarpça bir kayalık şeklinde yükselen surla çevrili Likya Akropolü, ikincisi ise kuzeydeki daha yüksek ve geniş olan Roma Akropolü'dür. Likya Birliği’nin idari merkezi olarak nitelenen Xanthos’un ismi Likya dilinde yazılmış kitabelerde ARNNA şeklinde geçmektedir. Homeros, Sarpedon yönetimindeki Xathosluların Troya savaşlarına katıldıklarını anlatır. Ancak kazılarda elde edilen buluntular şehrin iskânını İ.Ö. 8'inci yüzyıldan önce götürmeye imkân vermemektedir.

Şehir, İ.Ö. 545–546 yıllarında Pers Kumandanı Harpagos tarafından kuşatılır. Xanthoslular, kahramanca karşı koyup direnmelerine rağmen çaresiz duruma düştüklerinde, kadın ve çocuklarını öldürüp şehri ateşe vererek insansız ve harap bir şehri Harpagos’a bırakırlar. İ.Ö. 475–450 arasında Xanthos, bu kez yangın felaketi ile karşılaşır. İ.Ö. 334 yılında Büyük İskender şehri almıştır. İskender’in ölümünün ardından Xathos, İ.Ö. 309’dan itibaren Mısır Hanedanı Ptolemaios’ların, ardından birçok Likya şehri gibi Suriye Kralı III. Antiokhos’un egemenliğini kabul etmek zorunda kalmıştır. İ.Ö. 2. yy.da Likya Birliğinin başkenti olan Xanthos, İ.Ö 42 yılında bu kez Romalı Brutus tarafından yerle bir edilmiş, ancak ardından İmparator. Marcus Antonius’un gayretleriyle yeniden imar görmüştür. İ.S. 1'inci yüzyılda Roma egemenliği altındaki Xanthos’ta İmparator Vespasianus adına tak yaptırılmış, günümüze kalmış Roma yapılarının çoğu bu dönemde inşa edilmiştir. Bizans egemenliği sırasında piskoposluk merkezi olan Xanthos, bu dönemde birçok yeni yapıya kavuşmuştur. 7'nci yüzyıl sonrası Arap akınları şehrin önemini yitirmesine sebep olmuş ve 1938 yılında Charles Fellows’un burayı keşfedip bazı kalıntıları Londra’ya taşımasına kadar ufak bir köy kimliğiyle yanı başındaki Kınık’ta yaşamını sürdürmüştür.

Xanthos’un her iki akropolü de değişik örgü sistemlerinin görüldüğü sur duvarları ile çevrilidir. Likya akropolünün kuzeyinde Roma Devri Tiyatrosu yer alır. Xanthos’un en ilginç kalıntıları, tiyatronun batısında konumlanır. Bunlardan ilki yüksek dikdörtgen yekpare kaide üzerindeki ölü ailesi ile yanındaki kadın gövdeli, kuşkanatlı yaratıklar olan ve ölülerin ruhlarını gökyüzüne taşıdıklarına inanılan “Harpy” kabartmalarına sahiptir. Bugün orijinal kabartmaları, Biritish Museum’da sergilenen Harpy Anıtı, İ.Ö. 5'nci yüzyıla tarihlenmektedir. Bu anıt mezarın yanında 4'üncü yüzyıla ait diğer bir kaideli Likya lahdi yer almaktadır. Tiyatronun bitişindeki kare şekilli geniş alan ise üç yanı dükkânlarla çevrili Roma Devri Agorası'dır. Agoranın kuzeydoğu köşesinde, Harpy Anıtına çok benzer, yekpare dikdörtgen gövdesinde Likya ve Grekçe dilinde yazılmış kitabe yer alan İ.Ö. 5'nci yüzyıla ait anıt mezar yükselir. Anıtın gövdesindeki kitabe günümüze dek bulunmuş Likya dilindeki en uzun kitabe olup, Kherei adlı Xanthos’lu prensin serüvenlerini anlatmaktadır. Roma Akropolü'nde de birçok kaya mezarı ve kaideli mezarı yan yana görmek mümkündür. Bu alanın güney eteklerde yer alan, Aslanlı Mezar, Pa vaya ve Merehi lahitlerinin kaideleri dışında tümü British Museum’da sergilenmektedir. Günümüz kalıntılarına çıkan rampanın sağ kenarında sadece temelleri kalmış olan İ.Ö. 4'üncü yüzyıla ait tapınak planlı Nereid Anıtı da British Museum da sergilenen Xanthos’un ünlü anıtlarından biridir. Xanthos örenyeri, Likya uygarlığının özgünlüğü ve kazılarda elde edilen buluntuların önemi nedeniyle UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası Listesi'ne dâhil edilmiştir.
-------------

The city, BC It was surrounded by the Persian  Commander Harpagos in 545-546 . Despite their heroic resistance and resistance, the Xanthos inhabitants leave Harpagos an unmanned and devastated city, killing women and children and setting the city on fire. BC Between 475 and 450, Xanthos encounters a fire disaster this time. BC In 334 Alexander the Great took the city. After the death of Alexander Xathos, BC. From 309 onwards, the Egyptian Dynasty Ptolemy , and like many Lycian cities, the King of Syria III. He had to accept the sovereignty of Antiochus . BC The capital of the Lycian League in the 2nd century, Xanthos was destroyed by the Roman Brutus this time in 42 BC , but then the Emperor. It was reconstructed with the efforts of Marcus Antony . In the 1st century, under Roman rule, Xanthos was built in the name of Emperor Vespasian , and most of the Roman buildings that survived today were built during this period. Xanthos, which was the bishopric center during the Byzantine rule, gained many new structures during this period. After the 7th century, Arab raids caused the city to lose its importance and continued to live in Kınık next to it with a small village identity until Charles Fellows discovered this place and moved some ruins to London in 1938 .



5 Haziran 2020 Cuma

Tlos Antik Kenti (Seydikemer)

Seydikemer’in Yaka Mahallesi sınırları içerisinde yer alan tarihi Tlos antik kenti Unesco Dünya Mirası Geçici Listesi’nde olup, Likya Bölgesi olarak bilinen coğrafyanın en eski yerleşim alanlarından biridir. MÖ 14. yüzyıl Hitit belgelerinde Dlawa, Likya yazıtlarında ise Tlawa olarak kayda geçen antik kentin girişindeki akropol, doğaya hakim görüntüsü ile görenleri fazlasıyla etkiler.

Yaklaşık 500 metre yüksekliğindeki dik yamaçları ile doğal açıdan korunaklı akropol tepesinin çevresi, yer yer sur duvarları ile tahkim edilmiştir. Tlos kalesine çıkarken yamaçtaki kayalara oyulmuş tapınak mezarlar dikkat çeker. Bu mezarların en görkemlisi kanatlı at Pegasus’un, üç başlı canavar Chimera ile savaşırken resmedildiği Bellerephontes’e ait mezar anıtıdır.Girişinde iki sütun, üç bölümlü duvar, ortada süslemelerle bezenmiş kapı, iki yandan mezar odasına giden kapılar yapıya ilgiyi daha da artırır. Akropolün eteğinde birkaç oturma sırası, stadyum, hamam, tiyatro ve kilise kalıntıları yer alır. Kalenin altındaki düzlükte dokuz metre genişliğinde Lykia (Likya) duvar kalıntıları bulunmaktadır. Altı kemerli kapısı ayakta olan kent agorasının güneyinde Roma Dönemi surları görülmektedir. Tlos’un ayakta olan önemli yapısı tiyatrosudur. Bununla birlikte stadyum da büyük bir önem arz etmektedir. Tlos, Likya’nın spor kenti olarak da bilinmektedir.

Tlos, tarihi süreçte arkeolojik, kültürel, dini ve ekonomik açıdan bölgenin parlayan yıldızı konumundadır. Neolitik dönemden Demir çağa kadar kesintisiz devam eden yerleşimin izlerini taşır. Hatta Hititlerin yazılı kaynaklarında, (Anal, Yıllık) Tlos’tan ülke diye bahsedilmektedir. Hristiyanlık tarihi açısından da önemli bir merkez olan Tlos, Likya’nın en önemli piskoposluk merkezlerinden biridir. Bu dinsel önemi 12. yüzyıla kadar devam etmiştir. Ayrıca Osmanlı Dönemi izlerini de taşımaktadır. 18. yüzyılda Tlos, bölgenin ticaret yollarının kesişme noktası konumundadır.
---------------
The ancient city of Tlos, located within the boundaries of Yaka Neighborhood of Seydikemer, is on the Unesco World Heritage Temporary List and is one of the oldest settlements in the geography known as the Lycian Region. The acropolis at the entrance of the ancient city, which was recorded as Dlawa in the 14th century BC Hittite documents and Tlawa in the Lycian inscriptions, affects the viewers with its view of nature.

The surroundings of the naturally sheltered acropolis hill, with its steep slopes about 500 meters high, were reinforced in part by the city walls. While going to Tlos castle, temple tombs carved into the rocks on the slope attract attention. The most magnificent of these graves is the tomb monument of Bellerephontes, where the winged horse Pegasus was depicted while fighting the three-headed monster Chimera. Two columns at the entrance, the wall with three sections, the door adorned with ornaments in the middle, the doors leading to the tomb room on both sides further increase the interest in the structure. At the foot of the acropolis are several rows of seats, stadium, bath, theater and church ruins. There are ruins of Lykia (Lycian) walls in the plain below the castle, nine meters wide. The walls of the Roman Period can be seen to the south of the city agora, whose six-arched door is still standing. The important structure of Tlos is its theater. However, the stadium is also of great importance. Tlos is also known as the sports city of Lycia.

Tlos is the shining star of the region in terms of archaeological, cultural, religious and economic aspects. It carries the traces of the settlement that continued without interruption from the Neolithic period to the Iron Age. In fact, in the written sources of the Hittites, (Anal, Annual) Tlos is mentioned as a country. Tlos, which is also an important center in terms of Christian history, is one of the most important episcopal centers of Lycia. This religious significance continued until the 12th century. It also carries traces of the Ottoman Period. In the 18th century, Tlos was the intersection of the trade routes of the region.




Aslantepe (Malatya)

Arslantepe Höyüğü Malatya’nın 7 km. kuzeydoğusunda, Fırat Irmağı’nın (Karakaya Baraj Gölü) batı kıyısı yakınındaki Orduzu Beldesi’nde yer alan Arslantepe Höyüğü’nün kültür dolgusu 30 m. yüksekliğindedir. M.Ö. 5000 yıllarından M.S. 11. yy.’a kadar yerleşim görmüştür. Höyükte yapılan kazılar sonucunda; M.Ö. 3300-3000 yıllarına ait bir kerpiç saray, M.Ö. 3600-3500’lere ait tapınak, iki bini aşkın mühür baskısı, kaliteli metal eserler bulunmuştur. M.Ö. 2000 yılında Arslantepe, Fırat nehrine doğru genişleyen Hitit İmparatorluğu’nun Melidia Meliddu adıyla şehri olarak kullanılmıştır. Bu yerleşim tepenin kuzeydoğu yamacına açılan şehir kapısı ve avlusuyla Orta Anadolu Hitit kentlerine benzeyen, etrafı toprak surla çevrili bir Geç Hitit şehri olarak kullanılmıştır. M.Ö. 5. binden - M.Ö. 712 tarihindeki Asur istilasına kadar yerleşim yeri olarak varlığını sürdüren Arslantepe, daha sonra bir süreliğine terk edilmiş, M.S. 5-6. yy.’lar arasında ise Roma dönemi köyü olarak kullanılmış ve daha sonra Bizans nekropolü olarak yerleşimini tamamlamıştır.
------------------
Arslantepe Mound is 7 km from Malatya. The cultural embankment of the Arslantepe Mound, located in the Orduzu Town near the west coast of the Euphrates River (Karakaya Dam Lake) in the northeast, is 30 m. in height. B.C. 5000 B.C. It was settled until the 11th century. As a result of excavations at the mound; B.C. An adobe palace from 3300-3000 BC. The temple belonging to 3600-3500s, more than two thousand seal prints, quality metal works were found. B.C. In 2000, Arslantepe was used as the city of the Hittite Empire, which expanded towards the Euphrates River, under the name Melidia Meliddu. This settlement has been used as a Late Hittite city, which is similar to the Central Anatolian Hittite cities with its city gate and courtyard opening to the northeastern slope of the hill, surrounded by earth walls. B.C. From the 5th millennium BC. Arslantepe, which continued its existence as a settlement until the Assyrian invasion in 712, was later abandoned for a while, M.S. 5-6. It was used as a Roman period village between the 19th century and later completed its settlement as a Byzantine necropolis.






4 Haziran 2020 Perşembe

Kapıkaya Harabesi - Isparta

Kentin adı bilinen fakat tespit edilemeyen Sandallion, Minassos, Tityassos gibi kentlerden birisi olduğu düşünülmektedir. Şehir Hellenistik dönemde kurulmuştur. Eğimli arazide yer alan kentin güney tarafı surla çevrili, kuzey tarafında ise yüksek bir kayalık bulunmaktadır. Kente girişte iki yandaki kayalara Sagalassos’da olduğu gibi nişler oyularak ostotekler (külkabı) yapılmıştır. Kentin doğu ve batı yamacında teraslar oluşturularak yapılar yerleştirilmiştir. Güneydeki geniş düzlükte 5 sıra oturma basamaklı at nalı biçimli toplantı alanı, doğusunda işlevi belli olmayan kentin en büyük binası bulunur. Tapınak olabilecek bir yapı ve haç planlı bir şapel yer alır. Kentte lahit mezar ve kapak üzerine mezar sahibinin işlendiği iki adet lahit kapağı ve heykeller yer almaktadır. Heykeller Isparta müzesine nakledilmiştir. Kentin güneybatısında antik basamaklarla ulaşılan doğal bir mağara bulunur. Mağara muhtemelen bir kutsal alan olmalıdır.
--------------

The city is thought to be one of the cities with known but undetectable cities such as Sandallion, Minassos, Tityassos. The city was founded in the Hellenistic period. The south side of the city, which is located on the sloping land, is surrounded by a city wall, and on the north side there is a high rocky area. At the entrance to the city, as in Sagalassos, ostoteks were made on the rocks on both sides by carving niches. On the east and west slope of the city, terraces were created and structures were placed. Horseshoe-shaped meeting area with 5 rows of seating steps on the wide plain in the south, and the largest building of the city with no function in the east. There is a structure that can be a temple and a chapel with a crucifix plan. In the city, there are sarcophagus and two sarcophagus lids and sculptures on which the grave owner is engraved. The sculptures were transferred to the Isparta museum. In the southwest of the city, there is a natural cave reached by ancient steps. The cave should probably be a sanctuary.







Ariassos - Antalya

Pisidia Bölgesi kentlerinden olan Ariassos, Antalya’nın 50 kilometre kuzeyinde Antalya kıyısını  Anadolu Patosu'na bağlayan boğaz olan 924 metre yükseklikteki Çubukbeli’nin batısında, Akkoç Köyü'ne 1 kmilometre mesafede bulunmaktadır. Kentin resmi kuruluş yılı Manlius Vulso’nun seferi ve Apameia Barışı’yla bağlantılı olarak M.Ö. 189/188 yılıdır. Kent M.Ö. I. yüzyıldan Gallienus Dönemi’ne (253-267) kadar sikke basımına devam etmiştir. Hierokles tarafından kent, Geç Antik Dönem’de Pamphylia Eyaleti'nde gösterilmektedir. 12'nci yüzyıla kadar Notitia Episcopatum’da Pamphylia II Bölgesi’nin piskoposluğu olarak adlandırılmaktadır.

Diğer Pisidya kentleri ile birlik içerisinde olan Ariassos, Roma Dönemi’nde yollarının inşa edildiği bir geçit olarak yer almaktaydı.Bizans Dönemi'nden sonra kentte yaşam sona ermiştir. Ariassos kent planı incelendiğinde, doğudan batıya doğru ilk önce bir nekropol alanı, şehir surlarının güney köşesi ve sivil yapılar, şehir kapısı, kapıdan batıya doğru uzanan olası bir sütunlu cadde, bu caddenin kuzey tarafında esas kent yerleşimi, batısında yine bir nekropol alanı yer almaktadır. Kent doğu-batı doğrultusunda uzanan bu caddeye paralel olarak kuzey yamaçta oluşturulan teraslar üzerine yerleştirilmiştir. En önemli yapıları hemen hemen tam olarak ayakta duran şehir kapısı, mozole tipi mezar yapıları, şehir surları, Roma Yolu, suyolu, Nymphaion, Bouleuterion, oldukça yıkılmış bir bölümü kaybolmuş Gymnasion, hamam ve tiyatro yapılarıdır. Ariassos Kenti'ne girilen vadinin başlangıcında kentin en görkemli kalıntısı olan anıtsal giriş kapısı yükselir. Üç kemerli şehir kapısının Severus Alexander zamanında kullanılmakta olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca şehir kapısı ile çeşme binası arasında var olduğu kabul edilen sütunlu cadde üzerinde iki, kentin kuzeybatı bölümünde ise bir adet olmak üzere üç adet küçük kilise binası tespit edilmiştir. Kentin batı yamacında bugünkü Akkoç Köyü yolunu keserek inen Antik Roma Yolu kalıntısı mevcuttur. Düzgün döşenmiş iri bloklarla yapılmıştır. Bu yol, Termessos tarafından Ariassos’un batı kapısına gelen yoldur. Ariassos’un şehir kapısından sonra en göz alıcı yapıları anıtsal mezarlardır. Şehir yerleşimi ile bütünleşmiş olarak doğu ve batı tarafta iki nekropol alanı bulunmaktadır. Batı nekropolünün kuzey tarafında 9 tane mozole tipi mezar bulunmaktadır. Bunlar iki krepisli stylobat üzerine oturmuş ortostatlı bir podyum üzerine çift tonoz örtülüdür. Anteler arasındaki 6 merdivenle lahitin bulunduğu odalara çıkılır. Batı nekropolünde dörtgen planlı bir veya iki basamaklı platform üzerine oturmuş doğrudan girişli kırk adet daha basit yapılı mezar binası daha tespit edilmiştir. Doğu nekropolünde ise dokuz adet mezar yapısı karşımıza çıkar. Bunların dışında kireç taşından yapılmış, yanları tabula ansatalı, dar yüzleri Pisidia tipi kalkanlı lahitler ve doğrudan kayaya oyulmuş basit gömü şekilleri de kullanılmıştır.





Pisidia Area Ariassos within the city, 50 kilometers north of Antalya coast of Antalya, the  Anatolia Patou 's 924 meters in height, which connects the throat Çubuk Passage to the west, 1 kmilometr Akkoç from the village. In connection with the expedition of the city's official foundation year  Manlius Vulso and Apameia Peace I BC. It is the year 189/188. Kent BC He continued to print coins from the 1st century to the Gallienus Period (253-267). Hierokles city by the Late Antiquity from Pamphylia State 'is to be shown. Until the 12th century Notitia to my episcopate atIt is called the diocese of Pamphylia II Region .
Together with other Pisidian cities, Ariassos was located as a gateway where roads were built during the Roman Period . Life ended in the city after the Byzantine Period . When the Ariassos city plan is analyzed, first a necropolis area from the east to the west, the south corner of the city walls and civil buildings, the city gate, a possible columnar street extending from the gate to the west, the main city settlement on the north side of this street, and a necropolis area to the west. The city was placed on terraces formed on the north slope in parallel with this street extending in the east-west direction. The most important structures are almost completely standing city gate, mausoleum-type tomb structures, city walls, Roman Road, waterway, Nymphaion, Bouleuterion, Gymnasion, baths and theater structures, which have been destroyed in a rather destroyed part. The monumental entrance gate, the most magnificent remnant of the city, rises at the beginning of the valley, which is entered into the city of Ariassos. It is understood that the three-arched city gate was used during the time of Severus Alexander . In addition, three small church buildings were identified on the street with columns, which is accepted to exist between the city gate and the fountain building, and one in the northwestern part of the city. On the western slope of the city, there is the ruins of the Ancient Roman Road, which descends by cutting the road of Akkoç Village today . It was built with large blocks that were properly laid. This road is the road to the west gate of Ariassos by Termessos. The most spectacular buildings of Ariassos after the city gate are monumental tombs. Integrated with the city settlement, there are two necropolis areas on the east and west sides. There are 9 mausoleum-type tombs on the north side of the western necropolis. These are covered with double vaults on an orthostated podium seated on two crepe stylobats. You can go to the rooms where the sarcophagus is located by 6 stairs between the anteles. In the western necropolis, 40 more simple grave buildings with direct access were found, sitting on a one or two-step platform with a rectangular plan. In the eastern necropolis, we see nine grave structures. Apart from these, the sarcophagus made of limestone, the sides are made of tabular enamels, the narrow faces of the Pisidia-type shields and simple burials carved directly into the rock are used. 














Kestros Çeşmesi (PERGE)

Milattan Sonra 117-138 yılları arasında yapıldığı tahmin edilmektedir. Akropolün güney eteğine yaslanmış olan yapı “U” form veren iki katlı bir çeşme / yapı kompleksidir. Kireç taşlarından inşaa edilmiş yapının genişliği 21 metredir. Çeşmenin yer aldığı cephenin her iki tarafında, üzeri kasetli tonozla örtülmüş iki geçit aracılığıyla Akropol‘e çıkılmaktadır. Restorasyon çalışmaları dahilinde, çeşmenin eski ihtişamına kavuşması ve suyla buluşturulması planlanmaktadır.
----------
It is estimated that it was built between 117-138 BC. Leaning against the southern skirt of the acropolis, the building is a two-storey fountain / structure complex that gives “U” form. The structure, built of limestone, is 21 meters wide. The Acropolis is reached by two passages covered with tape vaults on both sides of the facade on which the fountain is located. Within the restoration works, the fountain is planned to regain its former glory and meet with water.






Karkamış Antik Kenti

Eski ve yeni Karkamış’ın bulunduğu coğrafi konum 3637 enlem 3738 boylam arasındadır.Tarihi dayanağı olmamakla beraber söylentilere göre Karkamışın adı Sümerlerin ünlü destan Kralı Gılgamış’tan gelir.Esasen sözcük ve yapı olarak Karkamış ve Gılgamış birbirine yakın iki ad.Bilindiği üzere bu destan baştan sona kadar Gılgamış’ın yaşam mücadelesi,maceraları ve seyahatlarını konu eder.
Uruk Hakimi destana göre Gılgamış bütün ülkeleri dolaşır.Aşağı yukarı Mezopotamya’da gitmediği yer kalmaz.Bu destan kahramanının üçte ikisi Tanrı üçte biri insandır.Taşıdığı silahın ağırlığı ise 300 okkadır.Gılagamış kendisi gibi kahraman olan arkadaşı Engidunüm ölümünden sonra ölüm korkusuna kapılarak Uruktan ayrılarak ölümsüzlüğün çaresini aramaya çalışır.Ve işte bu vesile ile Fırat vadisinde korku;telaş ve gönlü kederli olarak dolaşır bu arada tabletlerde adı Utnapişti olan Nuh’la buluşur,kısaca destandaki ifade şekli ile bir mecnun ve haydut gibi dolaşır durur.
İşte burada,bir varsayım da olsa,bu ünlü destan kralının şimdiki Karkamış’ın bulunduğu yöreye geldiği ve onun adına izafeten kentin bu adla anıldığı bir ihtimal payı olarak insanın aklına gelebiliyor.Ancak hemen belirtelim ki bu varsayımın bir tarihi kanıtı yoktur.Burada şunu belirtelim ki çoğu kez insanlar Karkamış’la Gılgamış’ı aynı kalıp içinde görme yanılgısı içine düşmektedirler.Oysa Karkamış’ın Gılgamış destanı ile direk bir ilgisi yoktur.Bu destan tamamen Sümer kültürünün bir ürünüdür.Daha sonra bütün Mezopotamya’nın ortak bir eseri olmuştur.
Karkamış’ta en az Gılgamış kadar eski,ilkçağ tarihi boyunca bir çok uygarlıklara beşiklik etmiş eski bir kent.Tarih boyunca önemi,Mezopotamya-Anadolu ve kuzey Suriye memleketleri arasındaki kervan yollarının kavşak noktasında bulunmasından ileri gelmektedir.



Kadeş savaşının ve tarihin ilk yazılı anlaşması olan Kadeş anlaşmasının yapıldığı yer olan Karkamış eski kenti ilk kez 1876 yılında İngiliz Hogatrh tarafından keşfedilmiş.
Yapılan kazılar neticesinde Karkamış şehrinin daha neolitik devirlerde meskun olduğunu gösteren vesikalar bulunmuştur.Fakat şehrin en parlak çağının M.Ö.2000 yıllarında yaşadığı vesikalarla anlaşılmıştır.Bugün burada küçük taşlar üzerinde çıkan yazıların bir çokları henüz okunamadığı gibi bir kısmının da okunabilmesi için Karkamış’ın 2000 yıl tarihi için Hitit,Mısır ve Mari arşiv vesikalarından faydalanıldığı gibi M.Ö. 1.bin yılının tarihi içinde Urartu Devleti ve Asur İmparatorluğu devri vesikalarına baş vurmak gerekir.
Çivi yazısı vesikalarından Karkamış şehrinin adına ilk defa Mari arşivi vesikalarında rastlanmıştır.Hammurabi devrinde Karkamış’ın Mari’ye tabi bir şehir olduğu anlaşılmaktadır.Yine Hammurabi devrinde Kuzey Suriye’de müstakil şehir krallıklarının mevcut olduğu malumdur.Hammurabi’ nin Mari’ yi zaptettiğini biliyor isek de Babil kralının Karkamış ve Halep şehirlerine karşı durumu bilinmemektedir.
Hammurabi sülalesine son veren Hitit kralı 1.Murşil’in Babil’e giderken Halep gibi Karkamış’ı da zapt etmiş olması kati bir delil olmamakla beraber muhtemeldir.Zira 1.Hattuşil zamanında konu olan”Urşu’nun Muhasarası” metninde Karkamış şehri Halep ve Zarvar şehirleri ile beraber Urşu’nun müttefiki olarak görünüyor.

Yapılan kazılar neticesinde Karkamış şehrinin daha neolitik devirlerde meskun olduğunu gösteren vesikalar bulunmuştur.Fakat şehrin en parlak çağının M.Ö.2000 yıllarında yaşadığı vesikalarla anlaşılmıştır.Bugün burada küçük taşlar üzerinde çıkan yazıların bir çokları henüz okunamadığı gibi bir kısmının da okunabilmesi için Karkamış’ın 2000 yıl tarihi için Hitit,Mısır ve Mari arşiv vesikalarından faydalanıldığı gibi M.Ö. 1.bin yılının tarihi içinde Urartu Devleti ve Asur İmparatorluğu devri vesikalarına baş vurmak gerekir.